Kısa Korku Öyküsü - İstenmeyen: Evine Hoş Geldin
Kısa Öykü(1) - İstenmeyen: Evine Hoş Geldin
İngiltere'de babamla şeytan çıkarma ayinine gittiğimizde ben 16 yaşındaydım. Bu benim ilk şeytan çıkarma ayinim değildi, ama şimdiye kadar gittiğim en korkunç ve en ilginç ayindi, çünkü bu sefer bir insanın içinden şeytanı değil, şeytanın kendisinden şeytanı çıkaracaktık. Çevrede yaşayan yerel halk evin varlığından nefret ediyordu. Etrafa şansızlık ve ızdırap saçtığı düşünülüyordu. Onun çevresindeki bütün evler, daireler boşaltılmıştı. Sadece o vardı. Eve giden tüm araba yolları çatlamıştı, ağaçlar devrilmiş, hayvanlar yollarda can vermişti. Sonunda eve vardığımızda gözlerime inanamamıştım. Önümde terk edilmiş ve küflenmiş bir ev duruyordu. O evde, bu koşulları altında hiçbir canlı organizma var olmaya devam edemezdi; şeytanın kendisi bile bu korkunçlukta yaşayamazdı. Şeytan Evi, aklı başında olmayan insanların bile uğramayacağı tek yerdi, kendi tepelerinde, karanlığı içinde varlığını sürdürüyordu; Yüzyıllardır yok edilmemişti ve bir yüzyıl daha yok olmayacak gibi görünüyordu. Duvarları kanlıydı, evin tuğlaları siyahtı, çatı sağlam görünüyordu, sarmaşıklar evin yan tarafında bir labirent oluşturmuş gibiydi ve kapı yalnızlığı çağrıştırıyordu. Büyük bir şato gibiydi... Yüzyıllardır kimse tarafından ziyaret edilmediğini bize söyler gibiydi; Havada sessizlik asılıydı, Şeytan Evi çürümeye aldırmadan dayanıyordu ve daha önce bu evde kim yaşadıysa, ruhu oralarda bir yerlerde hala yaşıyordu. Ruhu buradaydı. Bu duyguyu hissettiğim ilk andan itibaren hayatımın çoktan değiştiğinin farkına varmıştım. Onlar avlanmış insanlardı, ben de onlardan biri olmuştum. Evin içerisine girip, bu evi tamamen kutusuna sokmalıydık ve sonsuza kadar kutunun içerisinde olduğundan emin olmalıydık.
Kapının kolunu çevirdiğimde, gıcırdadı, odayı dolduran ses fısıltılara dönüştü ve sonunda kendimi kaybettiğimi hissediyor gibiydim, duygularım beni bu eve hapsolmamam için koşmaya zorladı. Fakat her şey için çok geçti, içerideydik. Giriş holü geniş ve ürkütücüydü, evin içinde soğuk bir rüzgar esiyordu, hissettiğim tek şey korkuydu. Siyah ve kahverengi küf bütün tavanı kaplamıştı. Yağmurun çatıdan sızdığı görülüyordu. Pencere kirle kaplıydı, ay ışığı, sinsice ışınlarıyla evin içerisine girmeye çalışıyordu. Ortama ayak uydurmamız gerecekti. Usulca hareketlenmeye başlamıştık ki, birdenbire büyük bir patlama sesiyle irkilmiştik. Bu bize hoş geldin mesajıydı. Sinirlerim sıçramıştı ve devam etmekte şimdiden zorlanıyordum. Babama döndüğümde ise onu ilk defa bu kadar korkmuş bir şekilde görmüştüm. Normalde soğukkanlı olan babam şimdi ise korkudan titriyordu. Patlamanın sesinden sonra sakin kalmaya çalıştık, bu evde istenmiyorduk, fakat ne kadar soğukkanlı davranmaya çalışırsak, o kadar dikkatleri üzerimizden atabilirdik, bizim korkumuzla besleniyorlardı ve buna izin vermemeliydik. Babam bana vakit kaybetmemizi söylemişti. İşe bir an önce başlamak gerekirdi. Tüm odalara uğramamız ve haç motifini köşelere bırakmamız gerekirdi. Onları bu şekilde az da olsa zayıflatabilirdik. İşi hızlandırmak için, babam üst katı, ben ise alt katı almıştım. Haç motifini bırakmak için koşar adımlarla ilk olarak lavaboya uğramıştım. Duyabildiğim tek şey musluk sesiydi. Küvet kan toplamıştı. Küvetin yanında ise bir fare duruyordu, beni dikkatlice süzüp uzaklaşmıştı. Küvete yaklaştığımda ise burnuma çok kötü kokular gelmişti, leş kokusuydu bu. Yavaşça küvetin içine baktığımda, üst üste birikmiş, parçalarına ayrılmış insan cesetleriyle karşılaşmıştım. O an dayanamayıp küvetin içine doğru kusmak zorunda kalmıştım. Devam etmekte zorlanıyordum. Haç motifini orada bırakıp, toplanma alanımız büyük geniş girişe geri dönmüştüm. Babam da ortadaydı, ikimizde soğuk terler döküyorduk. Daha fazla bekleyemezdik, ya hızlıca bu işi yapacaktık, ya da zamanın içinde hapis olacaktık.
Babam çantasından
çıkardığı kutsal suyu etrafımıza dökmüştü, bu yolla güvenli olacağımızı
düşünüyorduk. Ardından kırmızı spreyle de etrafımıza geniş bir çember çizmişti.
Kırmızı çemberin köşelerine de haç motiflerini yerleştirmiştik. Babam bana
mumları yakmamı ve haç motiflerinin yanına koymamı söylemişti, dediğini
yapmıştım. Şeytan çıkarma ayini üç şekilde yapılırdı; İddia, Kesme Noktası ve
Şeytan Çıkarma. Ayin ilk olarak iddia ile başlardı, bunu yapmak için de iblisi
bir kılığa sokmamız lazımdı, bir kişi üzerinde iddia da bulunmamız lazımdı.
Bunu yapmak için de, bu evin ilk sahibi olan Julia Watson’u tanık göstermemiz
gerekecekti. Babam iddiayı gerçekleştirmek için, çantasından çıkardığı
İncil’den Acts 19:13 ayetini açıp, elindeki haçla beraber haykırarak okudu. “Pavlus'un
vaaz verdiği İsa adına size çıkmanızı emrediyorum. Bu evin ilk sahibi olan Julia,
yaptığın bütün saygısızlarından ötürü, seni iblis yardımcısı olmandan dolayı
yargılıyorum.’’ Babamın sözleri biter bitmez, etrafımızda çığlıklar
yankılanmaya başlamıştı, odalardaki camlar tek tek kırılıp, sağ sola
saçılmıştı. Yer gürlemişti, üzerimizdeki tavan kırılmaya başlamıştı. Babam bana
dönüp ilk adımın işe yaradığını söylemişti. Şimdi ise sırada ikinci adım vardı,
en zor olan, Kesme Noktasıydı. İblis nihayet vücut bulduğunda, onu sersemletmek
lazımdı. Korku bütün bedenimi sarmıştı, nefes almama bile izin vermiyordu.
Düşüncelerimi hapsetmişti, doğru düşünemiyor, tepki gösteremiyordum. Olduğum
yere kapaklanmıştım, ne konuşabiliyor, ne hareket edebiliyordum. Hayır, Şeytan
beni hapsetmemişti, kendi korkum beni hapsetmişti. O andan sonrasını hiç
hatırlamıyordum, artık vücudum bu korkuya dayanmamış, kendini bırakmıştı...
Yorumlar
Yorum Gönder